Herkes bir tür uykuda gibi yaşıyor hayatı. Çoğu zaman bilinçsizce, hayata katılmadan, birisine bir katkısı olmadan. Bunlar çok katı ifadeler gibi gelse de kulağa, giderek artan bir sıklıkta gözlemlediğim bir gerçek bu. Duygularını hiç tanımayan, hatta onları kontrol etmeyi öğrenmek istediğini ifade eden eğitim katılımcılar, onları her seçimlerinde yönlendiren inanç ve düşüncelerinin farkında olmayan koçluk danışanları, beden dilinin, ses tonunun, ruh halinin durumu nasıl etkilediğini göremeyen biniciler, onlara göre yaşamaya çalıştığı ‘doğru’ları nereden edindiğinin bile ayırdında olmayan ebeveynler, hep ‘-meli, -malı’ ları yerine getirmeye çalışırken yaşadığı rahatsızlıkların nedenlerini bulamayan arkadaşlar…. liste uzar gider.
Hayatın hangi alanında olursak olalım aslında hiçbirimizin bu tür bir bilinçsizliği sürdürme lüksümüz yok, ancak atçı ve binici olanların hiç yok. Bu bir seçim bile olamaz bizler için çünkü birlikte çalıştığımız varlık, her anı tam olarak orada ve farkındalık içinde yaşayan bir hayvan. Fazla çalıştırılmaktan, kötü muameleden veya yılların ilgisizliğinden ruhunu kapatmış bir kaç ata denk gelip de “atlar hiç de öyle değil” diyorsanız veya ata zorla, güç gösterisiyle bir şeyler yaptırmak özellikle egonuzu tatmin eden bir durumsa ve bundan vazgeçmek istemiyorsanız, bana inanmayabilir ve dediklerimi uygulamaya kalkışmayabilirsiniz. Ancak unutmayın , kaybeden siz olursunuz. Atınızla anlamlı, doyurucu, sevgi dolu bir ilişki yaşama şansını kaybedersiniz, kendinizi atların rehberliğinde, her gün biraz daha geliştirme armağanını kaybedersiniz.
Farkındalık adına başlangıç için şart olanları sıralayacağım, devamını okuyarak ve yaşayarak getirmek sizin elinizde.
- Enerji alanları farkındalığı
Bizler varlıklarını gözümüzle göremesek de çeşitli elektro manyetik dalgalarla çevrili halde yaşıyoruz. Teknolojik aletlerin yaydıkları, bitkiler dahil diğer canlıların yaydıkları, hatta güneş ve diğer gezegenlerin yaydıkları enerji dalgaları. Pek çok hayvan bu enerji alanlarını fark edebiliyor ancak özellikle atlar, kendilerinin ve her bir canlının etrafını bir küre gibi kuşatan, beynimizden ve kalbimizden yayılan, o her birimize özgü enerji alanlarını görmekte ve okumakta son derece yetkinler. Oysa bizler genellikle, gözlerimiz bağlı halde bir çiçek tarlasına dalar gibi, onların enerji alanlarına giriyor ve bunu fark bile etmiyoruz. Atların kişisel enerji alanlarının nerede başlayıp bittiğini algılayabilir hale gelmenin, onlarla iletişimde sayısız faydası var (en azından padokta size gelmelerini yem kovası sallayarak yapmak zorunda kalmıyorsunuz) ancak bu ciddi eğitimlerle öğrenilebilecek bir şey. Öte yandan, en azından bu enerji alanlarının varlığını ve atları etkilediğini kabul edersek, ilişki kurmamız pek çok açıdan kolaylaşacaktır. Yer çalışmalarında, beden hareketlerimizi, suyun altındaymışız gibi düşünerek kontrol etmek mesela. Aynı bir oyuncak tekneyi, dokunmadan suda ilerletmek için arka tarafından dairesel hareketler yapmak gibi, atımızın da arka tarafından kolumuzu dairesel hareketlerle sallamak onu ileri sürer. Aynı şekilde onu durdurmak için de aynı hareketi yolunu keser şekilde ön tarafında yapabiliriz. At binerken de, aynı şekilde, enerji alanlarımızın iç içe geçtiğini bilerek binmek, duygularımızın binişimizi etkilediğini kabul etmemizi sağlar. Böylelikle kötü giden bir binişte atı veya çevreyi suçlamadan önce, ne düşündüğümüzü, ne hissettiğimizi kontrol edip, gerekli düzenlemeyi yapabiliriz.
- Bedensel farkındalık
Atlar her an, sadece kendi vücutlarının her bir santimetrekaresinin değil, bizimkinin de tamamen farkındadırlar. Ayaklarımız yere nasıl basıyor, omuzlarımız, sırtımız nasıl duruyor, gözlerimiz nereye bakıyor, ellerimiz ne yöne çevrili, hepsini görür ve anlamlandırırlar. Atlarla yaptığımız liderlik eğitimlerinde, çoğu kez katılımcıların belli bir görevi tamamlayabilmek için tek bir hareket yapması yeterli olur, elini cebinden çıkarmak, omuzlarını dikleştirmek veya bedenini belli bir yöne çevirmek gibi. Hissettiklerimiz her zaman bedenimizde yankısını bulur, biz fark etmesek de bedenimiz duygularımızı birebir yansıtır. Bu nedenle atlarla çalışırken, her bir vücut hareketimizin farkında olmamız ve bunların onlar için ne anlama geldiğini biliyor olmamız gerekir. Yer çalışması yaparken, kalça kemiklerinizin atın vücudunda işaret ettiği her bir yerin at için bir anlamı vardır, arka ayaklara denk gelirse ilerle, ön ayaklara denk gelirse daha hızlı, başına denk gelirse tehdit, ön ayaklarından ileriye denk gelirse dur gibi. Elin avuç içini göstermek saldırı, tersini göstermek teslimiyet gibi. Ve daha birçokları. Bunları deneye yanıla da bulabilirsiniz, ancak önemli olan önce kendi vücudunuzun farkında olmayı görev edinmek, ardından atınızın her hareketinin bir anlamı olduğunu kabul etmektir. Evet, başını birden öte yana çevirmesi sinekten de olabilir ama olmaya dabilir, en iyisi emin olmaktır.
- Duygu durumu farkındalığı
Eğitimlerimizde her bir duyguyu ve bizim için ne anlama geldiklerini anlatıyor, gösteriyoruz ve çoğu zaman insanların bırakın duygunun anlamını, neyin duygu olup olmadığını bile bilmediklerini görüyoruz. Mutluluk, haz, coşku gibi, korku, kızgınlık, güceniklik, üzüntü de anlamlı duygulardır ve hiç biri ötekinden daha iyi veya anlamlı değildir. Hepsi de eşit ağırlıkta öneme sahiptir bizim için ve hepsinin de bizden yapmamızı veya yapmamamızı istediği bir şey vardır. Duygulardan bastırarak veya görmezden gelerek kurtulamayız, verdiği mesajı almalı ve gerekeni yapmalıyız. Atlar, iletişime geçmenin ön şartı olarak iç-dış tutarlılığını öne sürdüklerinden, atların yanında bastırmaya çalıştığınız duygular başka şey, bedeniniz başka şey söyler halde bulunmanızın hiç bir anlamı yoktur. Dahası belki yıllardır bastırdığınız için artık varlığını bile unuttuğunuz duyguları sanki bir büyüteç tutmuşlar gibi yükseltir, açığa çıkartırlar. Açığa çıkanları sahiplenin, görmezden gelmeyin, bedeninizde ve bilincinizde yer bulmalarına izin verin. Siz kendinize ve duygularınıza karşı dürüst oldukça göreceksiniz, atınız sizin yanınızda olmayı daha çok tercih edecek. Bir de küçük bir not, sevgi bir duygu değildir. Buraya kadar okuyanların itiraz nidalarını neredeyse duyuyorum ama gerçekten değildir. Nasılları, nedenleri buraya sığmaz, o da bir başka yazımızın konusu olsun.